AKDENİZ NOTLARI
Füruğ Ferruhzad için
...
sen biliyorsun
kendini lacivert bir çöle atmayı,
sedirlerin gölgesinden,
tıpkı yazdığın dörtlükler gibi.
yosunda süzülen tuz,
ıslak aşk kokusu kıyıda çocuklara,
tıpkı senin gibi.
düşmeden önce portakallar bahçelerinde
akdenizleşirken,
sen biliyorsun,
güzel meltemleri saçına takmayı,
safran rengine kadar
beklediğin zamanlar.
biliyorsun ki
çöle düşen sözün vahadır
benim kentimde
acının değdiği.
...
sen bakarken biliyorsun.
...
Yaseminler şimdi kokuyor,
eskisi gibi
bahçelerin üstünde Baalbek te
ve taşı ve tuzu aşarak
Troas’ a doğru,
bir kadının sözleri olup ... dinle ;
bu kadar aşka ,
bu kadar ölüm çok.
yasemin öğretmene...
en çok evin kokusunu hatırla,
cam kenarında beklemiş
sabrın sessizliğinde,
tuzlu köpüklü bir temmuzun
ölü arı ve çakıl biriken kıyısında,
işte buradasın
aramızda...
iki eski dostun gibi
önünde deniz,
içinde taştan kalp
hep söyledim
“ sana bakmak güzel” bir şehirdeyiz.
...
ölü bir yengecin
dansını gördüm
yosunların arasında,
henüz Akdenizken
cafe cantante kırmızısı,
okyanus yeşili
ve siyahtı.
hemen arkanda,
bir deniz gibi uzanmış
sana bakmadığım
bir an...
çıplak ve ölü
benim kadar yalnız kal,
benim kadar bekle,
tahıl ve şarap dolu gemilerinle
ölüler kıyısını geçip,
poyrazda eğilmiş troas da.
sonra zaman gelir
bir nefes gibi akdenize dönmeye.
Hayfa nın bahçelerine bakıyorum;
Büyük kadırgaların üstünden
yeni yetme, uzanmış denize,
oysa ucuna kadar meşe
ve diken kaplı
toprağından
Troya nin,
bir başka Akdeniz e açılır
içinde ölü gemiler,
kuru yosunlar.
ve kıyıya vuran
suya değmiş bir anı
çocuk gölgesinden.
I
seni bıraktığımı ben biliyorum
yalnız pazartesi ile konuşurken
öylesine uzakta,
tuzuna bulanmış köpükleri
hiç ölü görmemiş kıyıları.
ne güzelsin karşı çıkar halinde
söyleşimlerden kalan
bir kenarı mahallede duran
uzattığın elbisende,
dökülen çiçeklerinde
bir mayıs günü çatılardan uçarken.
uzak yoksulluk, ben biliyorum
yaşadığını
kırık bir kalbe kırık bir pencere saplanırken
ikibuçuk katlı eğrilen evlerinde
II
kaybolmanın kum tepelerinden
isimsiz sandalları izle
batmadan
güneşi gümüşlüğün,
söylediklerin karışıyor akşamüstüne
ketenlerin rüzgarla havaladığı
uzun uzun.
bırakılmış sofra, yürünmüş yol
yeni açmış dikenler
buradaydık,
görülmedik yerde,
iki ölü balık.
III
soğuk yerlerin
durduğum zamanları,
içime yazdım,
yıllardır bekliyorum
IV
durmasak, ne
ikindi avlusunda birikip
güze dolan kokuları,
ne de eskidiği yedi yaşın
üstünde kalmış beni
anlatabilirdim
akdeniz'in kıyısında.