ÖLÜLER KENTİ
- 5 -
portreler
CAN DEVRİM UYSAL
@can devrim uysal
ağustos 2019
- 2 -
portreler
- 3 -
ACI ZAMAN
Dışarı bakıyorum aralıktan,
hepimiz yaşıyoruz.
Mor bir kuytuluk,
babamın elinden,
güzel güzel sokağa akıyor.
Yalınayak duvar,
ambar ambar elma kokusu
avluda yemeni kırmızısı
Aklımdan çıkma,
şarkımın sözleri ol.
Doğduğum ev
hoşgeldin.
- 4 -
...
uzun uzun yatmak istedim,
gün ışığında
bir derenin içine,
erken hasat buğdayın
arkasından.
güzelleşip
yaz kokuyorsun derken
istedim
sana bakmasınlar,
ikindi ikindi geçen zaman,
bir avlu dolusu insan.
- 5 -
VEDA
Haydi bu son
bakışını unuttuk diyelim.
Öfkeli ve yalnız,
olduğun yere yığılıp
kalbini tıkayan karamsar sözleri
düşünürken.
Ya iki yakası hüzünden gömleğin,
bir incirin sağılan sütü
gibi gülüşünü örten
eğri kasketin,
bağ bozumuna yetişen
telaşın ...
Yine Ada güzeldir günü,
Bir kirpiye bir üzüm verir,
sandal isimlerinden fala bakar
sonra bahçedeki sedirden
oyuklarda birikmiş tuzuyla
avunan bir kıyı olursun.
İşte aşka benzedin bu sefer.
- 6 -
...
içimden geçirdim nefesini
yeni kurulmuş bir cümleden kalmış
isyanda,
sıcaktı.
gün her zaman
sen yokken doğar
ölüler kentinde
- 7 -
...
sardunyanın gölgesi kadar yer
istedim yanında.
belki sabah kokun ile uyanış,
düşen saçın rüzgarından
serinlik.
mutfaktan sabah şarkısı
çıplak ayakla
kimsesiz kedilere,
haberlere ve yanık ekmeğe.
küçük bir yer
beklemek için.
- 8 -
...
şarkını dinlerken
beni yavaşça öldürme...
kimsesiz bir bahçe görüyorum
içine düştüğüm,
tütün ve şekerin.
beni yavaşça öldürme.
geçmişte devrimin kalbi,
şimdi
eski korsanların olsun körfez,
sen benimle gel
sözleri
sana yazdığım zamana.
- 9 -
...
ya sonra
ardında kalanlar
kimsiz kimsesiz
eşya olacak,
dökülmüş süt,
damlayan reçel mozaik taşta,
aniden düşmüş
elinden zaman
durduğun mutfakta.
ya sonra
eskilerini nasıl vereceksin
Kadıköy'den geçerken,
üstüne yapışan çiçekleriyle.
askıda,
bir dolabın kapağı gibi
üstüne kapanıp
Duran zaman
Ya sonra
Çıkamayan acıyla,
Beşinci katın manzarasına
İçilmiş çay,
Yazılmış şiir,
Edilmiş küfür.
- 10 -
Ya sonra
Kimse gelmeyecekse
Süslenip holdeki aynaya,
Aralıktan sızan melteme
bakmaya,
Ya sonra
tezgaha uzanıp ,
Aradığını buluveren eli.
Okunmuş kitapların kokusunu
kapıların çarpılmış hayatlarını.
- 11 -
...
gölgesine yaslanmış
sana bakıyor,
oksit sarısı,
saat sekiz ve bugün.
suyun kağıda değişinin sesi.
pencereye sıkışmış perde,
biraz önce oradan geçmişsin
aramızdan eksilenlere,
ölülerini kurutanların
yorgun döndükleri
çöle.
- 12 -
...
Hayat ortasından da aynı
Bölününce
Kapısına numara ilişik
Evlerde.
Aklımızın kimyasında
karanlık oda.
Ölü insanlara düşülen notlar
- 13 -
-Emel’ in anısına -
saçaklarından damlayan
mavi bir gökyüzüydü
Pürtelaş’ ta bu sabah.
Aklımdaki yokuşları dikleştiren
tüm sorular ile
Elini usulca kalbime koy,
sonra neden bir ölünün
başındayız sor.
şimdi O hayatta olsa,
kirli ve köşeli bir sokağa
inmeye yakın,
-köşelerin sıkıntısını bilirsin
hepsi bir sona benzer-
Şimdi O hayatta olsa,
gündüz vakti Pürtelaş’ ta
ikinci el bir elbisenin içinden
elini usulca kalbime koysa,
- 14 -
...
çoktan ölmüşüm
kırılan camlar ve misafir terlikleri
arasında
kapı altından sevişme sesleriyle
holden
İskender yokuşuna
oradan eski beyrut a.
Şiirlerimizi okuyacaklar
ardından dağılacak kalabalık
sakın kış günü ölme.
... k iskender i küçük bir anma
- 15 -
...
Kadife karanfil
Son duruşu.
Güzel kadınlar elinden
Taşınıp,
Sözün bittiği yere.
Ben seni görmek istemiştim
Seni çekmiştim,
Bir dikeni çıkarır gibi
Kadife karanfil.
Yakamdan düşmeyen seni,
Bu son yaza kalmış
ikindi,
Kırmızı bak
Zamanı geldiğinde diye.
... levent in arkasından
- 16 -
...
sonbahar...
yaşadıklarım yerçekime
yavaşça bırakıyor aklımı
Fi
zaman
yolculuklar cenazeler,
sıcak denizler,
unutulmuş kediler,
sonbahar
bütün gün
düşen bir yaprak burada.
- 17 -
...
karga tutan eliyle
buluğ gömleğini askıdan alıp
yeniden yeraltına inen
hikayesine benzer,
beni bıraktığın an,
ve aslında evde yokmuş gibi
ama camdan düşüveren kadınlarınkine de
buradaydım
cihangirin Alman duvarlarına bakan
devrik kurulmuş incir ve
esnafın arasından
bir kerede geçip
yalnız uyumaktan
duvar dibine dizilmiş
otuzbirciler ile
karasal kuşatılmış her şey
düşen ay a bak
ikizimi de güldürdü
- 18 -
- 19 -
yer
durduğum yere bakıyorum
ne tam senin yanın
ne tam benim
kendimden bir kendim
az gitmiş
eski kuzeye doğru
zaman
bu çölümsü toz dolmaya başlayınca
sözcüklerine,
kurumuş portakal ağacı
üzerinde sincaplar ve periler
henüz duruyorken gökyüzü,
zaman
işe yaramaz bir makinedir
hayata bağlayan
kalkıp gitmek için
burası son kara
mekan
elmalı bahçede dansa kalkıyoruz
yeni ölmüş birisi
bastığımız çimlerin üstünde
her düşen elmada
biraz daha yaklaşıyorsun bana
...
bakacak yer bulamadım
olmadığın,
bu şehir artık benim değil
gördüğüm gemiler
içinden geçmiyor,
yere düşmüyor attığım buğday,
veremiyorum sözleri
uzatıp bir başkasına.
nasılsa gideceğiz
deyip
gideceğiz sanki.
Bilal'e veda
- 20 -
...
yaşamanın nasıl bir hali varsa benimleyken
Geçmeyen
göreceğim insanlar
acıyacağım zamanlar
kalemi çekilmiş el gibi
gün bitmiyor.
1.gün
bir sandaldasın
iki yanında balıklar ve kuşlar
Elin kolun tuz.
sandaldasin
Bir yarım sandal
2. gün
günlük gazeteden
örtülmüş masa,
mor salkımlar
ortasına düşüyor
İki kişilik söylüyoruz herseyi
Çokuz halbuki
Salkimlar arasından
Bir resme
- 21 -
3.gün
ilk oturduğun evi yıktılar
üstüste neden yaşar insan
neden yıkar sonra.
bir sokağa dönüşür
üstüstelik
sonrası bir kente.
4.gün
yolculuyoruz
bir istasyon buluyoruz kendimize
yıkılan evlerin arasından.
gizli sigara içtiği mahalle çocuklarının
gizli ağladığı
gizli yazılan duvarlarına
ve gizli boyanan
bu kadar açıkken herşey.
5.gün
çok yakındasın
düşündüklerin karışıyor aklıma
- 22 -
...
bilsem ki karşılaşacağız
bir köşede
soruları en içinde saklı olan,
çok yalnız yürüyemeyecek kadar sokakta.
bilsem ki sevişeceğiz
ayrı ayrı,
yan yatmış bir duvara bakarken,
üzerine yazılmış bir yazı
yazarken vurulmuş bir el
vurulurken söylediği şey
kara kışın uykusunda.
bilsem ki sen olacaktın,
en önce sen olan
sonra bizim baktığımız.
bilsem ki hiçbir şey değişmez,
bilsem bile
ağrılı doğmuş bir kalbin tesellisine
...
- 23 -
...
kuşatılan bir akla bakıp
ne istiyorsun diyor.
içimden işçiler geçiyor
ağır yorulmuş,
taze bir sabah diyorum
sofrada içilmiş çay
kızarmış ekmekler,
herkes ona baksın
elinden geçen dünyaya,
duvarları çıkarıyorum
tüm gün içeri dolsun,
üflüyorum yaseminlere,
sırtına bir yastık koyup
bir şarkı söylüyorum
ölümü ittiriyorum biraz,
kediyi besliyorum
çocuğu okula bırakıyorum
içimden işçiler geçiyor
ağır yorulmuş
buyur ediyorum sabahı
...
- 24 -
...
çıktığımız zaman örtümüzden sokağa
evimize girer gibi asıl
insanın insana değdiği çarşı pazardan
yol kenarına akan ırmakların topladığı
şiddet ve sevgi kalıntılı
sokağa,
yaşamaya başlarım.
soluğum bir uğurböceği kokusu tadar,
yoksulluk takılır dilime.
bir cami avlusu keser önümü
sessizce geçerim
senin boyadığın evlere.
boş duraklar durduğu kadar
kıymetlenir beklerim
gelmeyen her şeyi beklerim.
akşam olur,
dönerim
çıktığım zaman
...
- 25 -
I
neden attın
uç uca eklediğin bunca zamanı,
oysa düşününce ne çok,
altından kayan yıldızlar gibi
gökyüzüne bakmışlığın.
yokuşun ortasındaki evden,
Her bir basamağında
kimbilir durup yeniden öpülmüşlüğün
belki
uzun uzun masalardan
ya da sisli perdeli salonlardan
belki üst kat bir balıkçı teknesi
biraz bodrumlarından mahallemizin
vazgeçtiğimiz çay bahçeleri
küstüğümüz meydanlar
adını koyduğumuz sokaklar
içinden çıkamadığımız şehir,
nasıl olsa beni sever deyişinden,
içimdeki büyürse gider
belki bir diken gibi,
acıyı gördüğün.
güne başlayayım ama nasıl
nasıl yürüyüp gideceğim öylece
banyodaki aynaya,
sonra holden mutfağa
hiçbir şey olmamış gibi sardunyalara
resimlere ve kitaplara
çoktan ölmüşüm,
bir kedi bana bakarken.
II
okudum
bu sabah da yeri gelmişken
bir aydınlık fırsat bulup
aklıma
son yazdıklarını.
keskin bir tadın doluvermesi
konuşurken kendi kendime
NM için küçük bir not
- 26 -